12 Kasım 2012 Pazartesi

HAYVANAT BAHÇESİ

Adettir ya şehirde hayvanat bahçesi varsa gidilir. Oysa ben hiç istemem gitmeyi. Hayvanat bahçelerine İstanbul'da
1989-90 da ilk kez gördüğüm Gülhane Hayvanat Bahçesi deneyiminden  sonra şiddetle karşıyım. Hayvanların üstelik doğaları gereği yırtıcı olan ve doğada yaşaması gereken hayvanların daracık kafeslerde, ıslak beton zemin üstünde hapsedilmeleri dayanılmaz.

Bu fikrimi ne daha sonra gördüğüm Gaziantep Hayvanat Bahçesi ki gördüklerim içinde en doğala yakın, büyük ve geniş olanı,  ne de gurur kaynağı olan Darıca Hayvanat Bahçesi  değiştirdi.

Her ne kadar diğerlerine göre çok daha doğal ve büyük de olsa buradaki Washington Park Zoo için de aynı şey geçerli.
Bazen " Hayvanat Bahçeleri olmasa bu kadar farklı ve ilginç hayvanı nerede göreceğiz" düşüncesi gelebilir insanın aklına ama hayvanları o kötü şartlarda görünce de "görmeyiverelim, gördük bizim başımız göğe ermedi ama  hayvancıklar sıkıntıda kalmaya devam ediyorlar" diye de düşünmeden edemiyorum.
Herhalde en doğrusu nesli tükenen hayvanları koruma altına alacak şekilde oluşturulmuş doğal parklardır. İnsanlar yırtıcı hayvanları kafeslerde görmeye niye bu kadar meraklı...

Yalnız bu zoo sadece hayvaların barındığı ve gösterildiği bir park olark değil ayrıca konser alanı, doğal gezi parkı olarak da hizmet veriyor. Günübirlik gidip piknik yapılacak, çimenlerde yayılacak güzel alanlar var. Ama Portland geniş yeşil alanlar bakımından bir cennet zaten. Her yer park her yer çimen ...

Sonuç olarak "Hem ağlarım hem giderim"  ruh hali ile gezdik. Ama anladık ki biz artık başka bir hayvanat bahçesine gitmeyeceğiz.  Kocaman Beyaz Kutup Ayısı'nı beyaz bir plastik bidonu buz parçası zannedenrek parçalamaya çalışırken görünce Nehir ciğimin yüreği parçalandı. Tan'ı da ençok tuttuğu takımın simgesi Kocaman Kara Kartal'ı ağlar gerili küçük bir alnada hapsedilmiş görmek çok üzdü.



Benim için en ilginci kunduzları su altında çaışırken, kendilerine göre büyük görünen ağaçları sürekleyip götürmeleri görmek oldu. Ama yine de görmesen de olurdu:(

Tan ve Nehir daha sonra filleri görüp hüzünlerini unuttular.





Bu gözleme kafeslerini de bazı hayvanlar
Özellikle sürüngenler, daha yakından görülebilsin diye kafeslerin ortalarına yapmışlar.



Sonra keçilerin olduğu bölümde isteyenlerin içeri girip  keçileri tarayabileceği küçük bir ağıl yapmışlar. Bizim çocuklar her zaman ev hayvanları da dahil hayvanlardan korktular. Kemal de ben de köyde yetişmemize rağmen ikimizin de ev hayvaları ile arası iyi değil nedense. Sanırım bizim uzak durmamız çocuklarımızı da etkiliyor. Baktık neredeyse bütün aileler çocukalarının ağıla girip keçi taramasını teşvik ediyor. Utandık kendimizden biz " ay orası pistir şimdi, boşver bak işte burdan" falan demeden hadi dedik çocuklara. Nehir istedi ama Tan çok da meraklı değildi. Sonra girdiler taradılar keçileri ve en sonunda Veli Dedeleri' den  onlar için keçi almasını isteyecek kadar sevdiler bu işi:)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız için çok teşekkür edrim