16 Kasım 2012 Cuma

HALLOWEEN 2

Halloween geldi geçti. Çocuklar okulda eğlendiler. Nehir in sınıfında Halloween partisi yapıldı. Partiye yardımcı olmak için gittim ve yapılanlara planlananlara hayran kaldım. Adana'daki ilk yıllarımda TAWCA yani kısaca Türk Amerikan Kadınları derneği'nin toplantılarından birinde bir arkadaşımız düzenlenecek bir yemek için
"ABD'li hanımlara bırakın bu işi, onlar bizim gib değiller, daha okulda organizasyonların nasıl yapılacağını görüyorlar, anlıyorlar, bu konuda çok başarılılar" demişti. Ne demek istediğini o zaman daha ABD den yeni dönmüş olmama rağmen anlamamışım. Nehir in sınıfındaki partiyi görünce "bu kadar küçük çocukla, bu kadar çeşitli ve düzenli aktivite yapabilmek gerçekten de ancak yaşayarak öğrenilir" diye düşündüm.

Buraya bir kaç görüntü de koyacağım ama görüntüler çok da başarılı çekilemedi.

Nehir'in sınıfında 31 öğrenci var. Sınıfı 5 grup olcak şekilde gruplara ayırmışlar ve 5 masa hazırlamışlar.  Bütün masalara halloween temalı kağıtlar serilmiş. Bir masada 6 diğerlerinde masada 5 çocuk var
1. masada çocuklara halloween temalı kurabiye, içecek, çukulata vs den oluşan yiyecekler ikram ediliyor. Halloween motifli Amerikan servisler unutulmamış.
2. masada bir gönüllü veli eşliğinde çocuklar art&craft masası çocuklar kendilerine binvir çeşit çıkartma, boya vs ile halloween tacı, şapkası hazırlıyor.
3. Masada yine gönüllü bir anne tarafından çocuklara elma şekeri hazırlatılıyor. Yani çiğ elmalara saplar takılıp hazır karamel pestili gibi bir şeye sarılıyor, sonra da dışına fırına dayanıklı pişirme kağıdı sarılıp bağlanıyor ve bağın ucunda 400 derece de 10 dakika fırınlayın yazıyor.
Bu arada çocukların hepsine içi halloween motifli örneğin , silgi, pastel boya, takma diş, maske, şeker dolu küçük poşetler verilmiş, çocuklar her masada yaptıklarını bu poşetlere koyuyorlar.

4. Masada ise çocuklar yine halloween temalı bingo yani bizim tombala oynuyorlar. Oyun sonunda  ödül bir plastik takma diş:) Yine bir anne onlarla.

 5. Olarak ise  sınıfın bir tarafı oyun için ayrılmış ve orada da çocuklar bowlinge benzer bir oyun oynuyorlar. 5 litrelik boş pet şişelerin üstüne hayalet yüzü çizilmiş beyaz tülbent gibi hafif kumaşlar geçirilmiş. 2 metre kadar uzaktan çocuklar ellerindeki bal kabaklarını yuvarlayıp şişeleri devirmeye çalışıyorlar. deviren oyulmuş ve içine çeşitli minik platik oyuncaklar doldurulmuş balkabağına ellerini daldırıp oyuncak kapıyor:)

Başlangıçta her masada ve bowling de bir grup öğrenci var ve her 5 dakikada bir  masa değiştirerek bütün oyunları bütün çocuklar oynuyor. Ve bütün bunlar belki 5X5 metre bir sınıfta oluyor. Bu arada kapı yine açık ve içerden dışarı hiç gürültü gelmiyor. Oysa çocuklara susun diyen de yok. Örneğin şişeleri deviren çığlık da atıyor.

Nehir'in öğretmeni Ms Cole
 
 
Bu kadar çok şey bu kadr küçük alanda yapılmasına rağmen ortada bir kargaşa yok. Çocuklardan biri ortada gezincek olsa
" hangi masada olman gerekiyor" diye soruluyor ve hiç sallanmasına falan fırsat vermeden masasına gonderiliyor. Asla yüksek sesle " geç yerine" "niye burdasın" vs tarzında yaklaşım yok.


Sonuç olarak bu partinin planlanıp hayata geçirilmesi de tamamen annelerin fikri. Gönüllü olarak okulda olmak, okula öğretmenlere yardımcı olmak oldukça yaygın bir durum. Çocuklar gerçekten güzel ve keyifli bir okuldalar ve bu okul devlet okulu:)



Maalesef video eklemeyi başaramdım:(
 
 
 
 
 
Bu arada Tan artık büyüdü benim bırak merhaba dememi sınıfın yanından geçmemi bile istemiyor. Anne kuzusu olmak istemiyor:) O yüzden onun Halloween hallerini çekemedim . Sadece bir kaç kare.
 

 


Ama Tan da bize akşam eve gelince süpriz yaptı. "Saat 7 de arkadaşım gelecek birlikte  ' treak or treat' e gideceğiz" dedi. Doğrusu hiç ihtimal vermedim "hava karardı, bu satte başka bir siteden çocuk buraya gelir mi?" dedim. Ama geldiler, hem de anne babası ile birlikte. Onlar da 2 yıl önce Çek Cumhuriyeti'nden buraya gelmişler. Oğullarını kıramayıp birlikte şeker toplamaya çıkmışlar. Kadının kostümünü görünce utandım , "yahu ben niye çocuklarımın neşesine ortak olmuyorum, niye ben de bir kostüm ayarlamayı akıl etmedim" dedim kendi kendime:)

 Birlikte  gelince biz anne babayı eve davet ettik Türk kahvesi içtik beraber çocuklar da şeker toplayıp geldiler. Güzel bir akşam oldu. Ama fotograf çekme işi Kemal e kalınca maalesef fazla seçenek olmuyor. İşte çekebildikleri:)


 Evimizin girişi, şekerlerimizle halloweene hazırız:)


 Misafirlerimizden Joseph "Azrail"annesi "Vampir" olmuştu.


12 Kasım 2012 Pazartesi

OMSI The Oregon Museum of Science and Industry

yes    we   can   go omsi

Daha once bir sürü müze gezdik çocuklarla. Ama bu müzeye yani Oregon Bilim ve Endüstri Müzesi ne  bayıldılar. Nehir benim OMSI başlığını attığımı görünce " Mom bi dakka I can write" deyip yukarıdaki cümleyi yazdı. Evet Nehir artık bazen tam İngilizce bazen yarı Türkçe yarı İngilizce cümleler kuruyor. Bir çok nesnenin Türkçe adını bilmiyor. Biz de özellikle okulda arkadaşları ile sohbet edememe sıkıntısını aşsın diye İngilizce konuşmasını teşvik ediyoruz.

OMSI sıradan bir bilim müzesi mi bilemiyorum ama bizim için çocuklar için özgürlükler diyarı idi. Tan da Nehir de İstanbul daki Koç Müzesi ni çok seviyorlar. Her İstanbul'a gittiğimizde mutlaka ziyaret etmek isterler. Şimdi de "Bugün ne yapalım?"  dediğimizde OMSI, OMSI diyorlar.

İşin sırrı sanırım çocukların müzedeki hemen hemen her şeyi denemelerine izin verilmesi..



Denizaltında kumanda koltuğuna oturdular.

 Bu arada Türkiye de 14 tane denizaltı olduğunu buradaki denizaltı rehberi kaptandan öğrendik.
Denizaltı gemisini yakından görmek çok ilginçti. Mümkün olan en az malzeme kullanılarak yapılmış gibi, bütün kablolar, makinalar ortada, mürattabat makinaların içinde yaşıyor. Mesela yatakları maalesef taşıdıkları o ölümcül torpidoların üzerinde.


Uzay mekiğine yerleşip uzaya gitmeyi hayal ettiler.

 



Su ve basınçla ilgili ilginç deneyler yaptılar.

 
Kimya laboratuvarında önlükleri giyip gözlükleri takıp sabun yaptılar.

Deprem, etkileri, zararları ve depremden korunma ile ilgili çok kısa güzel bilgiler edindiler. Daha once Oregon da meydana gelmiş depremleri similosyon yöntemi ile yaşadılar. Depreme en dayanıklı bina nasıl yapılır maketlerle deneyip öğrendiler. Velhasıl hem öğrenip hem oynayıp hem de eğlendiler.

Bu arada biz de daha önce bilmediğimiz bir bilgi edindik.
Burada deprem olduğunda söylene ilk şey:
" Dışarı çıkmayın, evinizde kalın, pencerelerden uzakta, yaşam üçgeni oluşturacak bir alanda kalmaya çalışın"
Depremde en çok yaralanma ve hasar patlayan pencere camları nedeniyle oluyormuş. Bize daha önce hiç bu bilgi verilmemiş olmalı. Depremde örneğin asansörü kullanmamak gerektiğini biliyorum ama pencereden uzak durma konusunda hiç bir bilgim yoktu. Yoksa ben mi  cahil kalmışım.:(

OMSI Tan ve Nehir için çok güzel bir deneyim oldu. Sanırım bir kaç kez daha gitmek isteyecekler.

HAYVANAT BAHÇESİ

Adettir ya şehirde hayvanat bahçesi varsa gidilir. Oysa ben hiç istemem gitmeyi. Hayvanat bahçelerine İstanbul'da
1989-90 da ilk kez gördüğüm Gülhane Hayvanat Bahçesi deneyiminden  sonra şiddetle karşıyım. Hayvanların üstelik doğaları gereği yırtıcı olan ve doğada yaşaması gereken hayvanların daracık kafeslerde, ıslak beton zemin üstünde hapsedilmeleri dayanılmaz.

Bu fikrimi ne daha sonra gördüğüm Gaziantep Hayvanat Bahçesi ki gördüklerim içinde en doğala yakın, büyük ve geniş olanı,  ne de gurur kaynağı olan Darıca Hayvanat Bahçesi  değiştirdi.

Her ne kadar diğerlerine göre çok daha doğal ve büyük de olsa buradaki Washington Park Zoo için de aynı şey geçerli.
Bazen " Hayvanat Bahçeleri olmasa bu kadar farklı ve ilginç hayvanı nerede göreceğiz" düşüncesi gelebilir insanın aklına ama hayvanları o kötü şartlarda görünce de "görmeyiverelim, gördük bizim başımız göğe ermedi ama  hayvancıklar sıkıntıda kalmaya devam ediyorlar" diye de düşünmeden edemiyorum.
Herhalde en doğrusu nesli tükenen hayvanları koruma altına alacak şekilde oluşturulmuş doğal parklardır. İnsanlar yırtıcı hayvanları kafeslerde görmeye niye bu kadar meraklı...

Yalnız bu zoo sadece hayvaların barındığı ve gösterildiği bir park olark değil ayrıca konser alanı, doğal gezi parkı olarak da hizmet veriyor. Günübirlik gidip piknik yapılacak, çimenlerde yayılacak güzel alanlar var. Ama Portland geniş yeşil alanlar bakımından bir cennet zaten. Her yer park her yer çimen ...

Sonuç olarak "Hem ağlarım hem giderim"  ruh hali ile gezdik. Ama anladık ki biz artık başka bir hayvanat bahçesine gitmeyeceğiz.  Kocaman Beyaz Kutup Ayısı'nı beyaz bir plastik bidonu buz parçası zannedenrek parçalamaya çalışırken görünce Nehir ciğimin yüreği parçalandı. Tan'ı da ençok tuttuğu takımın simgesi Kocaman Kara Kartal'ı ağlar gerili küçük bir alnada hapsedilmiş görmek çok üzdü.



Benim için en ilginci kunduzları su altında çaışırken, kendilerine göre büyük görünen ağaçları sürekleyip götürmeleri görmek oldu. Ama yine de görmesen de olurdu:(

Tan ve Nehir daha sonra filleri görüp hüzünlerini unuttular.





Bu gözleme kafeslerini de bazı hayvanlar
Özellikle sürüngenler, daha yakından görülebilsin diye kafeslerin ortalarına yapmışlar.



Sonra keçilerin olduğu bölümde isteyenlerin içeri girip  keçileri tarayabileceği küçük bir ağıl yapmışlar. Bizim çocuklar her zaman ev hayvanları da dahil hayvanlardan korktular. Kemal de ben de köyde yetişmemize rağmen ikimizin de ev hayvaları ile arası iyi değil nedense. Sanırım bizim uzak durmamız çocuklarımızı da etkiliyor. Baktık neredeyse bütün aileler çocukalarının ağıla girip keçi taramasını teşvik ediyor. Utandık kendimizden biz " ay orası pistir şimdi, boşver bak işte burdan" falan demeden hadi dedik çocuklara. Nehir istedi ama Tan çok da meraklı değildi. Sonra girdiler taradılar keçileri ve en sonunda Veli Dedeleri' den  onlar için keçi almasını isteyecek kadar sevdiler bu işi:)