28 Aralık 2012 Cuma

POLAR EXPRESS




Popüler bir çocuk kitabı var. "Polar Express" Yazarı "Chris Van Allsburg". Burada özellikle bu mevsimde yani Christmas zamanında her yerde Polar Express ile karşılaşmak, daha sonra filme çekilen kitap ve filmle  haşır neşir olmamak mümkün değil. Eh bu kadar popüler olunca mutlaka her türlü nimetinden yararlanmak gerektiğinden !, binbir türlü oyuncak, kupa, peçete, su kabı, beslenme çantası vs derken bir de kitabın canlandırıldığı söylenen  bir Polar Express Train turu var.

Kasım ayı başında tren turu başladı. Trenle,  aynı kitapta olduğu gibi Kuzey Kutbu'na gidileceği, Santa Clause ve Elves'ler ile tanışılıp, aynı öyküde olduğu gibi tur sırasında kurabiye ve sıcak kakao ikram edileceği, gelirken kitapta olduğu gibi pijama giyilip gelinmesi de hatırlatılarak tura davet ediliyor insanlar.
 
Eh biz de herşeyi denemek, görmediğimiz başka yerde göremeyeceğimiz şeyleri kaçırmamak niyetindeyiz ya...Atladık gittik.  Polar Express turu  River Hood Town  diye başka bir kasabada. Biletlerimizi internetten almıştık. Nehir Pijamasını giydi. Santa dan ne isteyeceği konusunda hazırlık yaptı, listesini hazırladı:) Tan, Santa Clause inanmakla inanmamak arasında bir türlü karar veremediğinden pijama giymek istemedi.:)
 
Gitmeden önce kitabı okumuştuk. Evet aynen kitapta olduğu gibi bizi kondüktor karşıladı, trendeki yerimizi aldık. Çocuklar etrafta pijamalı diğer çocukları hatta yetişkinleri görünce bayağı havaya girdiler. Tren tabiki Kuzey Kutbuna gitmedi:) Bir saatlik yolculukla Mounthood eteklerine kadar gidip geldik. Bu sırada evet kakao ve kurabiye ikram edildi ama bizim çocuklar belki de hayatlarında ilk kez bir parça kurabiyeyi bitimediler ve kakaoyu içmediler. Çok kötüydü hem de çok...
 
Kuzey Kutbu dedikleri yere gelince Santa ve Elvesleri çocuklara el salladılar dışarıdan. Wellcome to North Pole yazılarını görünce çocukların ne kadar da heyecanlanıp gerçekten Kuzey Kutbunda olduklarını zannetmeleri bana sevimli gelmekten çok hüzün verdi nedense. Çocuklar söylenen herşeyi doğru kabul ediyorlar. Ne kadar kolayca bambaşka bir şeye inandırılıyorlar. Tan bile önce bir " acaba mı, olabilir mi" diye aklından geçirdi herhalde. Sonra " aman anne böyle kuzey kutbu mu olur" diye dalga geçmeye başladı.
Yine de Santa bizim vagona gelip Tan a ne istediğini sorduğunda "Tablet Bilgisayar" demekten kendini alamadı.

 Nehir ise " Sofia's House, Cindrella Dress, Toys" istedi. ama biizm eve santa uğramadı:) İstediklerini hepbirlikte biz aldık:)

 



18 Aralık 2012 Salı

SEATTLE

Geçen ay komşu eyalet Washington'un en bilinen  kenti diyebileceğimiz Seattle'a gittik. Aynen Oregon da olduğu gibi Washington Eyaletinde de başkent olan şehir pek de populer değil. Oregon un başkenti Salem ama Portland ın gölgesinde kalmış. Washington'un başkenti neydi öğrendim ama şimdi hatırlamıyorum bile. Populer olan şehir Seattle.

Bizde belki Starbucks ın doğduğu şehir olarak biliniyordur. Aslında Seattle'ın bu kıtanın ilk sahipleri olan Kızılderililer ve tahmin edilebilecek acıklı hikayelerle dolu bir geçmişi var.
Merak ettik, yakınındayken gidelim görelim istedik. Şehirde Kızılderililerin izi bile kalmamış. Seattle deyince şimdi akla gelen herhalde "Space Needle" dedikleri sadece ama sadece turist çekmek için yapıldığını söyleyebileceğim, Eyfel Kulesi havasında bir kule. Aynen Eyfel de olduğu gibi çıkmak için dünyanın parasını ödeyip dakikalarca sıra beklemek gerekiyor. Numarası ne derseniz , yok bir numarası aslında tamamen turistik, "gelmişken görmeden tepeye çıkmadan gitmeyelim" den başka bir şey değil. Özel olarak herhangi bir şey için yapıldığına dair herhangi bir yazı, tabela vs görmedim.

Bir de yanımızda benim sevgili oğlum Tan olunca bulunduğumuz yerin en yüksek binasına çıkmamız kaçınılmaz oluyor. Tan için yüksek binalar büyüleyici... Bahar da bir New York Seyahati yapmayı düşünüyoruz. Tan şimdiden Empire State Building e çıkmanın hayalini kuruyor.

Seattle'ın suların içine kurulmuş bir şehir olduğu için yine de tepeden görmek ilginç, çok da haksızlık etmeyeyim.
Gerçekten de şehir adalar, yarımadalardan oluşuyor gibi. Direk açık okyanusa kıyı değil ama haritaya bakınca sanki bir sürü ırmak Seattle ve çevresinden denize dökülüyor okyanus ve nehirler iç içe geçiyor. Yukardan bakınca da net bir şekilde görülüyor. Bir de benim gibi bulunduğu yeri kuşbakışı görrmeden ya da kuşbakışı görmeyi hayal etmeden yönünü kestiremeyen biri için Space Needle da olmak fena olmadı.
























Çok eskiden kalmış sanırım 1907 lerde kurulmuş bir yarı açık pazaryeri en ilginç yerlerden biriydi. Seattle'ın Ruhu olduğunu yazıyor Wikipedia.
Adı Halk Pazarı PIKE PLACE MARKET, Public Market. 1907 lerde örneğin soğan gibi tarım ürünlerinin fiyatı okadar artmışki o zamanın Seattle Valisi buna bir çözüm bulalım, üretici ile tüketiciyi direk karşılaştıralım aracıları kaldıralım mantığı ile bu marketin kurulmasını sağlamış. Halen de çoğunlukla çiftliklerin ürüleri satılıyor. Ya da el sanatları ürünleri vs. Ama tabii bizim Karadeniz de 1990 ların başında Gürcistan, Ukrayna vs den gelip bavul ticareti yapılan Rus pazarlarının bir kaç yıl içinde semt pazarına dönmesi gibi  bu market de endüstriyel ürünlerden nasibini almış tabii. Mesela bir mağaza da Marilyn Monreo nun, Elvis Presley'in  orjinal boylarında posteri satılıyordu.
Yine de ilginç bir yerdi. Korunup kollanması için kurulmuş kar amacı gütmeyen organizasyona bağış yapan herkesin adı bir bakır bir stara yazılıp sokaklara döşenmişti.

Bir de benim bildiğim ünlü Nirvana müzik grubunun doğduğu yer.
Bugünlerde de Tan yaşında çocukların hayranlıkla izlediği I Carly Adlı disney dizisinin çekildiği yer.
Tabi en ünlüsü Starbucks'ın doğduğu yer.







Şaşırtıcı ama ilk Starbucks olduğu söylenen Starbuks da kuyruk  yok denecek kadar azdı. Dışarda beklerken genç bir adam " Kahve aynı kahve, sadece bu ilk dükkan, bunun için beklemeye değer mi yaa diye söylenip duruyordu yine de.








 
 Bu arkamda görünen kırmızı ve sarı "camdan" yapılmışheykeller. Çok ilginç geldi bana.

Daha sonra da yine görülmesi gerekir dedikleri "Havacılık Müzesini" gezdik. Çocuklar için eğlenceli ve ilginçti. Nehir kısa bir art and craft performansı  gösterip fotograf bile çektirdi.













                                         Kemal Tan la birlikte 7 boyutlu uçuş similasyonunu bile denedi

Burası da Halk Pazarının olduğu sokak

SONBAHAR KIŞ

Bu sabah çocuklar kalkamadılar. Okul otobüsüne yetişemeyeceklerini anlayınca "Biraz daha uyusunlar ben bırakırım." dedim kendi kendime. Hava kapalı ve karanlıktı daha.
Sonra kalkıp kahvaltı ettiler ve atladık  arabaya okula doğru yola çıktık. Yolda birden bire kar yağmaya başladı, hem de lapa lapa... Bizimkiler çığlık çığlığa okula girdiler. "Çok yağar , snowman yaparız" diyerek heyecanlandılar.
Ama ben eve varmadan kar kesilmişti.
Öğleden sonra güneş de açtı, kardan adam hayali şimdilik ertelendi.

Bu arada Portland ın güzel sonbaharını yazamadan kış geldi.
Bizim balkonun önünde  bir ağaç var son yapraklarını da döktü diğer bütün yaprak döken ağaçlar gibi. Ortalık açılınca biz de evimizin arka tarafındaki küçük göletin ne kadar da çok göçmen kuşa  göç yolunda durak olduğunu anladık.

Buraya sonbahar işte böyle geldi.

Yeşil
Sarı
Kırmızı
Kahverengi
Bordo




 Nehir ve Tan bu kocaman parkta oynamaya bayılıyorlar. Hav soğukmuş, hatta yağmur yağıyormuş, çimenler ıslakmış, basarsam ayakkabım pis olurmuş, üstüm ıslanırmış vs yok böyle kaygılar  burada. İstedikleri gibi koşup yuvarlanıyorlar. Ben de artık öğrendim müdahale etmemeyi... Hatta eşlik edip hepbirlikte koşturup oynamayı....
Yine de arabanın arkasında yedek çantası bulundurmaktan kimse alıkoyamaz beni:) Islak ıslak da dolaşmalarına gönlüm razı olmuyor.






BU da bizim arka bahçedeki balkondan sürekli gördüğümüz ağacımız. Şimdi yapraksız ve çıplak

8 Aralık 2012 Cumartesi

TAN MAÇTA

Tan Amerikan Futboluna çok merak sardı. Sürekli TV de  maç izlemek istiyor, kuralları anlamak ve oynamak istiyor. Biz de madem buradayız bari canlı izlesin diye fırsat buldukça maça götürmeye çalışıyoruz. Burada bir College Football ligi bir de profesyonel lig var. Portland'a profesyonel ligde oynayan takım yok ama  College yani üniversite takımları var.

Birisi Oregon State University  ki takıma Beavers diyorlar yani Kunduzlar
Diğeri University of Oregon ki takıma Ducks yani Ördekler diyorlar.
Bir diğeri Portland State University takıma Vikings diyorlar.

Oregon State Unv. Eugene diye bir şehirde.
University of Oregon ise Corvallis te.

İkisinin maçı olduğunda  bu maça " civil war" yani "iç savaş" diyorlarmış ve Portland'dan 2 saat uzakta olan mesela Corvallis'e 5-6 satte ancak gidilebiliyormuş. O kadar çok kişi gidiyor o kadar uzun kuyruk oluyormuş.

Biz önce burda Portland'da Vikings maçına gittik hep birlikte. Dışardan bakınca çok şiddet içeren bir sporun o kadar da heyecanlı olabileceğini düşünmemiştim. Kuralları tam bilemiyorum ama amaç bir takımın topu hiç yere düşürmeden ve topu tutan oyuncu da yere düşmeden  saha bitiş çizgisine götürebilmesi. Touch Down yapabilmesi Tabi amaç yere düşmemek olunca diğerleri de düşürmek için herşeyi yapıyorlar. O filmlerde gördüğümüz üstüste atlayıp yığın oluşturmak da dahil her şey vardı maçta. Eğlenceliydi.. Tan ın keyfine diyecek yoktu ama Vikingsler yenildi maalesef.


NEHİR ÇOK EĞLENDİ


 YENİLİNCE BÖYLE OLDU
 
JELD WEN FILED PORTLAND IN FOOTBALL STADYUMU
 
 
Burada fotbol deyince Amerikan Futbolu anlaşılıyor. Bizim futbolun adı soccer ve daha çok kız takımları var. Erkekler arasında çok popüler değil.
 
 
 
 
 
 
Geçen haftasonu da Corvallis'e Beavers Maçına gittik ama  Nehir ve ben şehiri gezip alışveriş yapmayı tercih ettik Kemal ve Tan maça gittiler.
 
 FORMALAR GİYİLDİ YOLA ÇIKMAYA HAZIRIZ


 KEYİFLER YERİNDE BEAVERS 77- 3 YENDİİİİİİ

Bu bandolar maçın heyacanına yarıca heyecan katıyorlar
 
 

Corvallis Oregon eyaletinin yaşanabilir en güzel şehri seçilmiş. Gerçekten de düzenli ve güzel bir şehir. Kemal ve Tan da maçtan sonra küçük bir tur atıp görmek ve de yemek yemek istediler. yemek için oturduğumuz cafede yan masadan bir bey "Türkiye den misiniz?" diye sordu. İngilizce olarak. Evet dedik " Benim eşim de Türk, çocuklarım Ayşe Aydın" diye yanındaki çocuklarını tanıştırdı. Eşi yoktu. Ayaküstü epeyce sohbet ettik. Ayşe ve Aydın bizi anlayacak kadar Türkçe biliyorlardı ama konuşamıyorlarmış. İstanbul da Atatürk Hava Limanında tanışıp evlenmişler şimdi de Corvallis te üniversitede hocalarmış ikisi de. Dünya bir kere daha küçük geldi bana. Corvallis te o küçük şehirde İstanbul da yaşamış birileri ile karşılaşmak... süpriz...

TAN'a FIELD TRIP

Tan'ın öğretmeni Ms Dahl  iyi bir öğretmen. Çocuklara gerçek bir yön gösterici gibi. Yapılması gereken her şeyi yapıp eksik kalmasın ve herkes eğlensin istiyor. Tan yani Ms Dahl'ın ifadesi ile Eren eğlence kısmına bayılıyor.

Geçen ay boyunca Sosyal Bilgiler dersine denk geldiğini söyleyebileceğimiz derslerinde "Moon Journal" yani Ay Günlüğü tuttular. her gece aşağı yukarı aynı saatte Tan dışarı çıktı gökyüzünde ay var mı, varsa şekli nasıl, hava nasıl soğuk mu, nemli mi, havada herhangi bir koku var mı, dışarıda herhangi bir ses var mı, koku ya da ses ya da dikkatini çeken başka bir şey varsa onlar hakkında hissettikleri de dahil herşeyi yazdı. Yanı sıra resimler yaptı, haftasonu planlarını yazdı vs... ay sonunda  sınıfta herkes kendş günlüğünü anlatan kısa konuşma yapmış ve en sonunda ayı ve hareketlerini anlatan bir video seyretmişler. Ay günlüğü de şimdilik öğretmenlerinde....

Yine Kasım boyunca fen bilgiler dersinde vücudumuz iskelet ve sindirim sistemini incelediler. Örneğin kolun hareketini gösteren maketler yaptılar, sindirimi anlatan grafikler ve raporlar hazırladılar. Bu arada kendi cinsiyetlerine ilişkin bilgiler de verildi. Bize de aile olarak çocuklarımıza cinsellik ve cinsiyet konusunda bilgi verileceğine ilişkin mesaj gonderdiler. En sonunda da bizim daha önce gittiğimiz OMSI de o sırada sergilenen sindirim sistemi sergisine gezi düzenlediler. katılan herkesin öğlen için yanına mutlaka yiyecek alması gerektiğini bize notla bildirdiler.
Ben  de öğretmene yardım etmek ve çocukların küçük gruplar halinde hem sergiyi hem de müzeyi gezebilmeleri için geziye katıldım. Benden başka 5 tane daha gönüllü anne baba vardı. Hepimizin sorumluluğuna  4- ya da 5  öğrenci verildi. Bütün öğrenciler getirdikleri yiyecekleri bir üzerinde adları yazan paketler, lunchbag ler ile bir kasaya koydular. Yanlarına kalın giyecek almamaları hatırlatıldı ve hep beraber otobüsün yolunu tuttuk. Böylece benim " yahu bu çocuklar müze mi gezcek, sergi mi gezcek yoksa ellerinde lunch mı taşıyacaklar" telaşımın boşa olduğunu anladım:)

Okul otobüsü ve kuralları ayrı bir durum burada. Yol boyunca çocuklara hiç bir şekilde müdahale edilmedi. Otobüsün içinde ayağa kalkmamak şartı ile her türlü gürültüyü yaptılar ama otobüs hemzemin geçide yaklaşırken sürücü mikrofonla  "tren yolunu geçeçegiz, lütfen konuşmayın" diye anons yaptı ve kesinlikle çıt çıkmadı. Tren yoluna gelince barikat inmemiş bile olsa sürücü  otobüsü mutlaka durduruyor, kapısını açıyor ve tren geldiğine ilişkin uyarı sesi var mı yok mu dinliyor, yoksa tren yolunu geçiyor, ses var ama barikat henüz inmemişse geçmeyip bekliyor. Ayrıca yolda kendimiz araba sürerken önümüzde giden okul otobüsü durmuş kırmızı sinyalleri yanıp sönüyorsa otobüsün en az 5 metre gerisinde durmak ve kırmızı ışıklar sönüp otobüs hareket etmeden kıpırdamamak zorundayız. Aynı şekilde karşı şeritten gelen okul otobüsü durmuş ve kırmızı sinyaller yanıyorsa yine 5 metre uzağında durmak ve okul otobüsü hareket edene kadar beklemek zorundayız. Böylece otobüsten inip karşı kaldırıma geçecek çocuklar geçişini tamamlamadan asla hiç bir araba hareket etmemiş oluyor ve "servis geri geri gelirken ezdi, servisten inip karşıya geçerken araba çarptı" gibi haber duymak imkansız oluyor. Geçende gazetede şöyle bir haber vardı. Yeni ehliyet almış bir genç kız okul otobüsü kırmızı sinyalleri yanarken karşı şeritten gelip otobüsü geçmiş. Hemen dava açılmış. verilen cezanın bir kısmı elinde "Only an idiot may pass the school bus while its red ligths on" ( sadece bir aptal kırmızı sinyalleri yanan okul otobüsünü geçer) yazan bir tabela ile geçtiği yerde bir süre durmakmış.

Tan ve Nehir için senenin en başında eve "çocuğunuzla okul otobüsü kurallarını konuşup bu kurallara uyması gerektiği konusundan emin olunuz ve formu hem siz imzalayın hem de çocuğunuz anladığına ilişkin imzalasın" diye yazı göndermişlerdi. Niye yolladıklarını böylece anlamış olduk...

Neyse otobüs OMSI ye vardı ve içeri hemen bir müze görevlisi girdi. Bağırmadan ve çok hızlı konuşarak çocuklara müzeyi tanıtan ve kuralları anlatan bir konuşma yaptı. Daha önce bu kadar hızlı ve bu kadar anlaşılır ve düzgün konuşan çok az kişi gördüm.Kadına hayran kaldım. İçeri girdiğinde otobüs yine gürültüden yıkılıyordu ama ne bağırdı ne " kızım , oğlum dinlee, sus, gelmeyeyim oraya " benzeri laflar etti, öyle herzamanki konuşma sesi ile  40 çocuğu  bir dakikada susturup kendisini dinletti. Yöntem şu:
İçeri girer girmez "beni duyan sussun ve kulak memesini tutsun" dedi, sadece bir kaç kişi tuttu
Sonra "beni duyan ellerini başına koysun" dedi bir kaç kişi daha eklendi
"beni duyan el sallasın"
"beni duyan gözlerini elleri ile kapatsın"
"beni duyan, dinleyen ama yanındaki arkadaşı hala konuşan arkadaşını uyarsın"
şeklinde bir dizi komutla çocukaların dikkatini çekti ve
en sonunda bütün otobüs sustu ve o tanıtım konuşmasını yaptı.

Bu yöntemi okulda da kullanıyorlar ve o kadar çabuk ve güzel işe yarıyor ki...
Sanırım bu tamamen süreklilik işi. Sordum Nehir in öğretmenine o çocukken onları da öğretmenleri bu şekilde susturuyormuş. Yani çocuk taa aileden başlayarak aynı yöntemi öğreniyor ve devam ettiriyor.

Bu arada kasalara konulan lunchbagleri bir kaç görevli hemen alıp çocukların yemek yiyeceği yere götürdü. Saat kaçta orada olmaları gerektiği söylendi ve hadi dedi. Biz de Eren yani Tan, Joseph, Daniella, Makayla ile birlikte müzeyi, sergiyi gezdik. Ms Dahl bizden sadece çocuklara özellikle sindirim sistemi sergisini gezerken "10 tane bilgi"  (10 facts)öğrenmeye çalışmalarını hatırlatmamazı söyledi. Sonra o 10 bilgiyi içeren bir rapor hazırladılar.

İşte gezip gördüklerimiz:)

 Ön sıra soldan sağa: Joseph, Eren, Daniella, Makayla
 
 
 Sergiyi  gezdikten sonra yine  müzede bir ekranda  öğrenmeleri beklenen bilgiyi ölçen bir testi hep birlikte çözüyorlar.
 


 Yemek zamanı
 
 
 İlginç deneyler yaptılar
 

Geziden sonra birlikte gezdiğimiz çocuklardan birer teşekkür notu aldım. Onlara refakat ettiğim için bana teşekkür ediyorlardı. Eminim Ms Dahl'ın fikridir ama çok hoşuma gitti. Sonuç olarak OMSI gezisi benim için de oldukça öğretici oldu.