20 Mayıs 2013 Pazartesi

UMPQUA LIGTH HOUSE CAMP GRAOUND

Buraya geldiğimizden bu yana Tan sürekli kampa gitmek, orada gecelemek, ateş yakmak, ateşte marshmello kızartıp, hot dog yapıp, çadırda uyumak istedi.
Bizim eğlenceli ve maceraperest olmadığımız söyleyip durdu. Bizim amacımız Türkiye de yapamadığımız şeyleri yapmak, özellikle de outdoor ne yapabileceksek yapmadan  dönmemek oysa ki...
Aslında, sürekli kamp yerlerini takip edip boş yer bulmaya çalıştık uzunca bir süre. Bütün sonbahar boyunca çevrede bir sürü kamp yeri olmasına rağmen boş yer bulamadık. Sonra da kış geldi. Çok soğukta da gitmek keyifli olmaz diye bekledik ama baktık  Tan iyice üzülüyor 'hadi ya' dedik 'gidelim'. Kış olduğundan olsa gerek boş yer bulabildik. Ama ben çok soğuk olur, mevsim kış diye çadır benzeri herhalde adını bizim yurt dediğimiz çadırlardan almış 'Yurt' larda değil de daha oda gibi olan 'Kabin' lerden birinde kalmak üzere organizasyon yaptım. Yaptım ama kıamet koptu... Çocuklar Yurt ta kalmak istiyorlar... Bir sonraki sefere...

Ocak 20 de neyimiz var neyimiz yok topladık yola çıktık. Kamptaki kabinde sadece yatak var ama çarşaf yorgan vs yok.mecburen yorgan, yastık yiyecek, içecek ne bulduysak attık arabanın arkasına..
Yol eğlenceli ve farklıydı. Portland dan güneye Eugene kadar gidip ordan Batıya okyanus kıyısına gittik. Yol  boyunca kışın karın binbir türlü halini gördük. Kimi yerde kar kimi yerde bu vardı, kimi yerde sadece ağaçların yaprakları buz tutumuştu görüntüler çok ilginçti. Bazen o sogukta buzların arasında ot bulmaya çalışan koyun sürüsü ile bir süre sonra da geyik sürüsü ile karşılaştık.
Akşam saat 5 civarında kamp yerine vardık. Kabinimizi bulduk. Bize daha önce e-mail ile gönderilen 4 rakamlı şifrenin kabinin kapısını açması gerekiyordu ama açmadı. Mecburen 'camp host' dedikleri görevliyi bulduk. Geldi, baktı, denedi olmadı...

Nehir cim hemen panik oldu 'Momy I can not sleep in the dark' Kamp görevlisi adamcağız çok sıcakkanlı biriydi Nehir e' I won't let you stay out, don't worry' dedi ama... Sonra gidip anahtar ve bize yakacak odun alıp geldi. Kamp ateşini yaktığımızda saat 6 olmuştu. Ondan sonra keyif yaptık artık...


 
Geyik sürüsü ve yol maceraları işte böyle...

 
Ateş yakmak benim işim her zaman her yerd....


Keyif Hepimizin keyfiiii


Gece eğlenceliydi.  Hımbıl oynadık ailece, kayıt yaptık seyrettik eğlendik. Hatta Kareoke bile yaptık. Karanlıkta ve sogukta tuvalete gitmek oldukça değişik geldi bizimkilere. İkide bir hadi tuvalet dediler. kamp yerinde tuvalet ortak kullanılıyor ama oldukça konforlu sıcak su bile var yani...
 





 
 
Ertesi gün hava harikaydı. Kış gibi değil bahar gibiydi. Camp Umpqua, Lake Mary diye bir gölün kıyısına kurulu. Tan gölde balık tututu. Gerçekten de yakladı bir tane. Kemal ve Tan bu konuda herhangi bir deneyime sahip olmadıklarından gölde balık tutan yaşlı bir adamdan yardım istediler. Adamcağız bunlara gerçekten de çok yardım etti. sonunda o tuttamadı ama Tan tuttu bir balık! Herhalde hayatı boyunca unutmayacağı anılarından biri budur:) Nehir ve Kemal de denemeler yaptılar göle uzanmış ağaçlardan olta salladılar ama nafile:)
 
 






 

 
Kampta iki gece kaldık. Bir gün göl kıyısı balık tutma derkenertesi gün okyanus kıyısında vakit geçirdik. Göl kıyısında sabah yürüyüşleri yaptık. Tahmin ettiğimden çok daha fazla keyifli oldu. tan sürekli ' Ben size demiştim, bak ne kadar eğlenceli' diye sevinç çığlıkları attı.

 Bir gün verandamızın altına Rakun bile geldi. Nehir Rakun besledi resmen.

 


 
 Sonra da dönüş yoluna koyulduk. Çok eğlenceli ve unutulmaz zaman geçirdik. Bir dahaki sefere kesinlikle yurtta kalacağız.

NEEE ! MAYIS SONU MU?

Özellikle çocuklara bakarak 'Ah ah zaman su gibi akıp geçiyor' diye düşünmek söylenmek klasiktir...

Evet yaa zaman su gibi akıp geçiyor, geçti, buradaki bir yılımızın sonuna geldik bile.
Her ne kadar yazıp çizemesem de bir sürü şey oldu, bitti, yaşandı, geçtiiii.
Her şey kısa sürede tarih oluveriyor. Bir gün öncesi, bir hafta öncesi bizim, çocuklarımızın kişisel tarihinde yer aldı bile. Ne kadar kısa süre önce olduğunun önemi yok.

O zaman ben unutmadan hemen kısa kısa not düşmeliyim, başlangıçtaki amacım  sadık kalmalıyım. İşte olan biten, yaşadığımız, sevindiğimiz, üzüldüğümüz, şaşırdığımız olaylar, günler, anlar.... devam eden sayfalarda, az sonra

15 Şubat 2013 Cuma

2012 SON GUNLERİ

Okulun yarıyıl tatili ile Christmas haftası birleşti ve çocuklar Aralık 21 den bu yana tatildeler. Kemal de normal çalışma saatlerinde değil de deneylerini kontrol etmek ve yeni deney yapmak üzere işe gitti geldi. Hep birlikte evdeyiz. O kadar da kolay değil çocukları meşgul etmek, eğlendirmek, dinlendirmek vs.

Bir gün Kemal in laboratuvarına birlikte gittik. Çocuklar cell- hucre neymış gorduler. Mikroskopla incelediler. -70 derece ne kadrar  sogukmuş denediler:)




Bir gün MountHood daki Goverment Camp'ta Snow Bunny diye bir yere gittik. Çocuklar karda eğlendiler, kaydılar, yuvarlandılar, tabi biz de:)


Kar, kış bu kadar keyifli mi? evet evet öyleee çok keyifli























Bir gün Hillsboro nun kırsal kesimine gittik. Kırsal ama pek bizim "kırsallara" benzemiyor. Sadece mekezden uzak. Her şey sanki şehirdeki ile aynı. Aynı evler, aynı arabalar. Aynı düzen.

Findık bahçeleri gördük.



Kardeşim Tuğrul'un ki kendisi ziraat teknikeridir, babama "Baba bu bizim fındık bahçeleri standarların yanından bile geçemiyor, gel şunları bir düzene sokalım" derken ne demek istediğini  buradaki fındık bahçelerini görünce anladım. Fındık ağaçları bayağı ağaç, bizimkiler gibi "dal"  ve "ocak" şeklinde değil. Çok kocaman ve yaşlı ağaçlar gibi görünüyorlar. Bahçeler düz ve ağaçların arasında  çok  mesafe var. İki ağacın dalı hiç birbirine değmiyor. Bu mevsimde fındık gelecek sezonun mahsulünün öncüsü habercisi olan "püskül" bırakır. Buradaki ağaçlar "püskül" den yıkılıyorlardı. Kemal'e "seneye mahsül çok olacak" dedim. Güldü.



En sonunda 2012 yi Portland merkezde köprülerden  yaya geçip, açık havada gezerek uğurladık. Güle güle 2012 umarım 2013 hoş gelir iyi gelir hepimize...