30 Aralık 2015 Çarşamba

30.12.2015 yılın son günleri

YILSONU-YILBAŞI

Bir yıl daha bitti...

Telaş ve heyecan..... Bütün 2015 neredeyse böyle geçti.
Tan ın bu yıl TEOG senesi, ders çalışma, deneme sınavlarına girme, soru çözme.... Hiç bitmeyen maraton...
Nehir 4. sınıfta. Sorun var mı? Sınıf değişikliği yapıldı, uyum ne durumda... her derse branş öğretenleri giriyor, kontorolü kaçırıyor muyuz?

Kemal malum sınavlara ve görüşmelere odaklandı... Ne zaman, nasıl, nereye NE ZAMAN NE ZAMAN NE ZAMAN.... hep aynı ve sabırsız soru.

Ben A&B Hukuk Bürosunda 2. yılımdayım.
Değiyor mu? Nereye kadar böyle? Kazanç ne durumda? Soru soru soru...

telaş ve heycan.
Geçti 2015

Ülkenin hali ise "ne sen sor ne ben söyleyeyeim" ile açıklanabilir. Hiç bir şey daha iyi değil, hep daha kötü sanki.  Ülke deyince telaş ve heyecan değil ama korku ve umutsuzluk hakim sanki...

2016
Umarım,
sağlığın,
yeniliklerin,
başlangıçların,
umudun
huzurun
heyecanın

yılı olur hepimiz için, dünya için...


29 Temmuz 2015 Çarşamba

GEÇ GEÇ ÇOOOK GEÇ

Bu yazıyı aylar önce yazıp taslak olarak bırakmışım. Şimdi farkettim, hadi bakalım bunu da ekleyelim.

Geçti, bitti hatta eskidi. Geriye çoğunlukla  gülümseme ile yad edilen anılar kaldı. sürekliliği sağlayamamak maalesef benim de problemim. Tarih olan geçen yılı bu sene yazmak zor olacak ama geç de olsa çocuklarımıza, kendime verdiğim sözü tutup bu bloğu ABD de biriktirdiğimiz anıları paylaşmadan kapatmayacağım.
BU durumda burada yani Adana da devam eden hayatımız ile geçen yıl olan biten ama yazamadığım olayları karma yazmak daha pratik hem de daha eğlenceli olacak diye umarak devam edeceğim.

Geçen yıl Portland da doğumgünü kutlamaları şenlik gibiydi. Gerçi bizim bütün doğum günü partilerimiz öyle idi ya...
Portland'da 2012 Ekim 14 de önce benim doğum günümü kutladık. Daha doğrusu bizim yerimize oturduğumuz site Qatama Village Apartments'ın yönetimi kutladı..:) Haftasonuydu ve biz dışarı çıkmıştık, eve geldik kapıda bir not, bir buket uçan balon ve bir küçük paket çikolata. Benim için güzel bir sürprizdi. Akşam da hep birlikte Tanasbourne Town Center de Chinase restorana gittik. Balonlar benden çok Nehir ve Tan ı heyecanlandırdı. Onlar da kendi doğum günlerinde aynı süprizi dilediler..




.

Daha sonra büyük olay Nehir'in doğumgünü
Nehir cim günlerce hazırlandı, ne yapacak, ne giyecek.. Henüz İngilizce ye de tam hakim değil, kimleri davet edecek, party olacak mı bir sürü soru...
Biz de tam olarak ne yapacağımızı bilemedik doğrusu. Bütün sınıfı davet etmek istemedi Nehir, ama biz de çocukları ayırarak bir party yapalım istemedik. Sonunda tam üç ayrı şekilde kutlama yapmaya karar verdik. İlki okulda bütün çocuklara cupcakes ve içecek götürmek oldu. Zaten doğumgünü olan çocuğa o gün öğretmeni ve sınıf arkadaşları bir kağıttan taç yapıyorlar ve doğum günü şarkısı söylüyorlar. Biz de cupcakes ile katkı yapalım dedik. İşte sonuç...


Sonra aynı akşam evde biz kendi aramızda doğumgününü kutlayalım dedik ama aynı gün için arkadaşı Aliyah yı da playdate için çağırmıştık... Birlikte kutlama yaptık. Güzeldi..





Ve son olarak komşumuzun oğlu Yipuu nun da doğum gününün aynı hafta olduğunu öğrendik . Birlikte bir bowling salonuna gidip orada kutlama yapmaya karar verdik. Bu sefer bize Isabella  eşlik etti. Nehir bowling den çok salondaki diğer oyunlar ilgi gösterdi. Çok eğlendiler. 



Yine mi?

Yıllar geçti... Evet kelimenin gerçek anlamı ile yıllar geçti. Ne ABD deki günlerimi tam olarak yazdım ne de sonrasını. ABD den dönüşümüzün üstünden tam 2 yıl geçti. Bu kadar da ihmal olmaz ki canım.

Oysa orada geçirdiğimiz son günler  ne kadar da "bizim başımıza gelmez canım" dediğimiz türdendi Yazamadım kaçırdım.

Döndük 2 yıldır burada Adana'dayız..
Çocuklar sıklıkla "ne zaman Orenco'ya dönüyoruz?" diye soruyorlar. Aslında Tan tekrar dönmeyeceğimzi biliyor ama Nehir hala kabul edebilmiş değil. İlk geldiğimiz günlerde "tamam Türkçe okumayı yazmayı öğrendim, artık dönebiliriz" diyordu. Şimdi o da geri dönem şartının okuma yazma öğrenmek olmadığını yavaş yavaş anlıyor ama yine de gitmek istediğini her fırsatta tekrarlıyor.

Haklı çocuk bir daha hiç bir okulu "Orenco" gibi olmadı.

Baktım en son yazıyı Mayıs 2013 te yazmışım buraya ama daha öncesini anlatmışım.
O arada o kadar çok şey oldu ki ayrıntıları hatırlamam mümkün değil,
tekrar yazmaya başlamamım sebebi ABD deki geri kalan zamanımızı anlatmaktan çok bugünü yazmak, arada hatırladıkça ve yeri geldikçe oraları da yazarım elbet.

Yazınca ne olcacak bilmiyorum. Blogum amacına ulaşmadı aslında ne ben ne çocuklar ne de bir başkası açıp okuyor.

Yine de çocuklar büyüyüp yıllar geçtiğinde merak eder "googlarlar" belki ve karşılaşırlar hayatlarının bir bölümü ile..

Süpriz olur...

20 Mayıs 2013 Pazartesi

UMPQUA LIGTH HOUSE CAMP GRAOUND

Buraya geldiğimizden bu yana Tan sürekli kampa gitmek, orada gecelemek, ateş yakmak, ateşte marshmello kızartıp, hot dog yapıp, çadırda uyumak istedi.
Bizim eğlenceli ve maceraperest olmadığımız söyleyip durdu. Bizim amacımız Türkiye de yapamadığımız şeyleri yapmak, özellikle de outdoor ne yapabileceksek yapmadan  dönmemek oysa ki...
Aslında, sürekli kamp yerlerini takip edip boş yer bulmaya çalıştık uzunca bir süre. Bütün sonbahar boyunca çevrede bir sürü kamp yeri olmasına rağmen boş yer bulamadık. Sonra da kış geldi. Çok soğukta da gitmek keyifli olmaz diye bekledik ama baktık  Tan iyice üzülüyor 'hadi ya' dedik 'gidelim'. Kış olduğundan olsa gerek boş yer bulabildik. Ama ben çok soğuk olur, mevsim kış diye çadır benzeri herhalde adını bizim yurt dediğimiz çadırlardan almış 'Yurt' larda değil de daha oda gibi olan 'Kabin' lerden birinde kalmak üzere organizasyon yaptım. Yaptım ama kıamet koptu... Çocuklar Yurt ta kalmak istiyorlar... Bir sonraki sefere...

Ocak 20 de neyimiz var neyimiz yok topladık yola çıktık. Kamptaki kabinde sadece yatak var ama çarşaf yorgan vs yok.mecburen yorgan, yastık yiyecek, içecek ne bulduysak attık arabanın arkasına..
Yol eğlenceli ve farklıydı. Portland dan güneye Eugene kadar gidip ordan Batıya okyanus kıyısına gittik. Yol  boyunca kışın karın binbir türlü halini gördük. Kimi yerde kar kimi yerde bu vardı, kimi yerde sadece ağaçların yaprakları buz tutumuştu görüntüler çok ilginçti. Bazen o sogukta buzların arasında ot bulmaya çalışan koyun sürüsü ile bir süre sonra da geyik sürüsü ile karşılaştık.
Akşam saat 5 civarında kamp yerine vardık. Kabinimizi bulduk. Bize daha önce e-mail ile gönderilen 4 rakamlı şifrenin kabinin kapısını açması gerekiyordu ama açmadı. Mecburen 'camp host' dedikleri görevliyi bulduk. Geldi, baktı, denedi olmadı...

Nehir cim hemen panik oldu 'Momy I can not sleep in the dark' Kamp görevlisi adamcağız çok sıcakkanlı biriydi Nehir e' I won't let you stay out, don't worry' dedi ama... Sonra gidip anahtar ve bize yakacak odun alıp geldi. Kamp ateşini yaktığımızda saat 6 olmuştu. Ondan sonra keyif yaptık artık...


 
Geyik sürüsü ve yol maceraları işte böyle...

 
Ateş yakmak benim işim her zaman her yerd....


Keyif Hepimizin keyfiiii


Gece eğlenceliydi.  Hımbıl oynadık ailece, kayıt yaptık seyrettik eğlendik. Hatta Kareoke bile yaptık. Karanlıkta ve sogukta tuvalete gitmek oldukça değişik geldi bizimkilere. İkide bir hadi tuvalet dediler. kamp yerinde tuvalet ortak kullanılıyor ama oldukça konforlu sıcak su bile var yani...
 





 
 
Ertesi gün hava harikaydı. Kış gibi değil bahar gibiydi. Camp Umpqua, Lake Mary diye bir gölün kıyısına kurulu. Tan gölde balık tututu. Gerçekten de yakladı bir tane. Kemal ve Tan bu konuda herhangi bir deneyime sahip olmadıklarından gölde balık tutan yaşlı bir adamdan yardım istediler. Adamcağız bunlara gerçekten de çok yardım etti. sonunda o tuttamadı ama Tan tuttu bir balık! Herhalde hayatı boyunca unutmayacağı anılarından biri budur:) Nehir ve Kemal de denemeler yaptılar göle uzanmış ağaçlardan olta salladılar ama nafile:)
 
 






 

 
Kampta iki gece kaldık. Bir gün göl kıyısı balık tutma derkenertesi gün okyanus kıyısında vakit geçirdik. Göl kıyısında sabah yürüyüşleri yaptık. Tahmin ettiğimden çok daha fazla keyifli oldu. tan sürekli ' Ben size demiştim, bak ne kadar eğlenceli' diye sevinç çığlıkları attı.

 Bir gün verandamızın altına Rakun bile geldi. Nehir Rakun besledi resmen.

 


 
 Sonra da dönüş yoluna koyulduk. Çok eğlenceli ve unutulmaz zaman geçirdik. Bir dahaki sefere kesinlikle yurtta kalacağız.

NEEE ! MAYIS SONU MU?

Özellikle çocuklara bakarak 'Ah ah zaman su gibi akıp geçiyor' diye düşünmek söylenmek klasiktir...

Evet yaa zaman su gibi akıp geçiyor, geçti, buradaki bir yılımızın sonuna geldik bile.
Her ne kadar yazıp çizemesem de bir sürü şey oldu, bitti, yaşandı, geçtiiii.
Her şey kısa sürede tarih oluveriyor. Bir gün öncesi, bir hafta öncesi bizim, çocuklarımızın kişisel tarihinde yer aldı bile. Ne kadar kısa süre önce olduğunun önemi yok.

O zaman ben unutmadan hemen kısa kısa not düşmeliyim, başlangıçtaki amacım  sadık kalmalıyım. İşte olan biten, yaşadığımız, sevindiğimiz, üzüldüğümüz, şaşırdığımız olaylar, günler, anlar.... devam eden sayfalarda, az sonra

15 Şubat 2013 Cuma

2012 SON GUNLERİ

Okulun yarıyıl tatili ile Christmas haftası birleşti ve çocuklar Aralık 21 den bu yana tatildeler. Kemal de normal çalışma saatlerinde değil de deneylerini kontrol etmek ve yeni deney yapmak üzere işe gitti geldi. Hep birlikte evdeyiz. O kadar da kolay değil çocukları meşgul etmek, eğlendirmek, dinlendirmek vs.

Bir gün Kemal in laboratuvarına birlikte gittik. Çocuklar cell- hucre neymış gorduler. Mikroskopla incelediler. -70 derece ne kadrar  sogukmuş denediler:)




Bir gün MountHood daki Goverment Camp'ta Snow Bunny diye bir yere gittik. Çocuklar karda eğlendiler, kaydılar, yuvarlandılar, tabi biz de:)


Kar, kış bu kadar keyifli mi? evet evet öyleee çok keyifli























Bir gün Hillsboro nun kırsal kesimine gittik. Kırsal ama pek bizim "kırsallara" benzemiyor. Sadece mekezden uzak. Her şey sanki şehirdeki ile aynı. Aynı evler, aynı arabalar. Aynı düzen.

Findık bahçeleri gördük.



Kardeşim Tuğrul'un ki kendisi ziraat teknikeridir, babama "Baba bu bizim fındık bahçeleri standarların yanından bile geçemiyor, gel şunları bir düzene sokalım" derken ne demek istediğini  buradaki fındık bahçelerini görünce anladım. Fındık ağaçları bayağı ağaç, bizimkiler gibi "dal"  ve "ocak" şeklinde değil. Çok kocaman ve yaşlı ağaçlar gibi görünüyorlar. Bahçeler düz ve ağaçların arasında  çok  mesafe var. İki ağacın dalı hiç birbirine değmiyor. Bu mevsimde fındık gelecek sezonun mahsulünün öncüsü habercisi olan "püskül" bırakır. Buradaki ağaçlar "püskül" den yıkılıyorlardı. Kemal'e "seneye mahsül çok olacak" dedim. Güldü.



En sonunda 2012 yi Portland merkezde köprülerden  yaya geçip, açık havada gezerek uğurladık. Güle güle 2012 umarım 2013 hoş gelir iyi gelir hepimize...
 

28 Aralık 2012 Cuma

POLAR EXPRESS




Popüler bir çocuk kitabı var. "Polar Express" Yazarı "Chris Van Allsburg". Burada özellikle bu mevsimde yani Christmas zamanında her yerde Polar Express ile karşılaşmak, daha sonra filme çekilen kitap ve filmle  haşır neşir olmamak mümkün değil. Eh bu kadar popüler olunca mutlaka her türlü nimetinden yararlanmak gerektiğinden !, binbir türlü oyuncak, kupa, peçete, su kabı, beslenme çantası vs derken bir de kitabın canlandırıldığı söylenen  bir Polar Express Train turu var.

Kasım ayı başında tren turu başladı. Trenle,  aynı kitapta olduğu gibi Kuzey Kutbu'na gidileceği, Santa Clause ve Elves'ler ile tanışılıp, aynı öyküde olduğu gibi tur sırasında kurabiye ve sıcak kakao ikram edileceği, gelirken kitapta olduğu gibi pijama giyilip gelinmesi de hatırlatılarak tura davet ediliyor insanlar.
 
Eh biz de herşeyi denemek, görmediğimiz başka yerde göremeyeceğimiz şeyleri kaçırmamak niyetindeyiz ya...Atladık gittik.  Polar Express turu  River Hood Town  diye başka bir kasabada. Biletlerimizi internetten almıştık. Nehir Pijamasını giydi. Santa dan ne isteyeceği konusunda hazırlık yaptı, listesini hazırladı:) Tan, Santa Clause inanmakla inanmamak arasında bir türlü karar veremediğinden pijama giymek istemedi.:)
 
Gitmeden önce kitabı okumuştuk. Evet aynen kitapta olduğu gibi bizi kondüktor karşıladı, trendeki yerimizi aldık. Çocuklar etrafta pijamalı diğer çocukları hatta yetişkinleri görünce bayağı havaya girdiler. Tren tabiki Kuzey Kutbuna gitmedi:) Bir saatlik yolculukla Mounthood eteklerine kadar gidip geldik. Bu sırada evet kakao ve kurabiye ikram edildi ama bizim çocuklar belki de hayatlarında ilk kez bir parça kurabiyeyi bitimediler ve kakaoyu içmediler. Çok kötüydü hem de çok...
 
Kuzey Kutbu dedikleri yere gelince Santa ve Elvesleri çocuklara el salladılar dışarıdan. Wellcome to North Pole yazılarını görünce çocukların ne kadar da heyecanlanıp gerçekten Kuzey Kutbunda olduklarını zannetmeleri bana sevimli gelmekten çok hüzün verdi nedense. Çocuklar söylenen herşeyi doğru kabul ediyorlar. Ne kadar kolayca bambaşka bir şeye inandırılıyorlar. Tan bile önce bir " acaba mı, olabilir mi" diye aklından geçirdi herhalde. Sonra " aman anne böyle kuzey kutbu mu olur" diye dalga geçmeye başladı.
Yine de Santa bizim vagona gelip Tan a ne istediğini sorduğunda "Tablet Bilgisayar" demekten kendini alamadı.

 Nehir ise " Sofia's House, Cindrella Dress, Toys" istedi. ama biizm eve santa uğramadı:) İstediklerini hepbirlikte biz aldık:)